NASIRLI ELLERİN İBRETLİK HİKAYESİ

Bu makale; özellikle gençler başta olmak üzere, okuyan herkes için ibretlik dersler içermektedir. Dilerseniz okumaya devam edin...

NASIRLI ELLERİN İBRETLİK HİKAYESİ
Köyde hayat

Bazen bir hikâye, insan yüreğinde öyle bir iz bırakır ki, kelimeler yetmez anlatmaya. Benim de,  80 yaşında tam bir Anadolu kadını Sultan  adında Artvin  Berta'nın zorlu coğrafyasında tüm ömrünü nasırlı elleriyle üretmeye adamış yaşlı bir annem var. O, alnındaki her bir çizgisiyle fedakârlık abidesi tam bir  Anadolu kadını...

Annem, hayatında pek çok yakınını kaybetti. Ancak, onun en büyük korkusu  EVLAT ACISI YAŞAMAKTI. Böyle bir acıyla yüzleşmemek için sürekli olarak Allah’a yalvarırdı. Ne acıdır ki, geçen yaz, kader ona  hayatının en ağır darbesini vurdu. Kardeşimin ani ölümü… onun kalbinde derin yaralar açtı. Öyle ki; artık çift bastonla dolaşıyor. 

Annemin yaşadığı bir dram da 22 yıllık hayat arkadaşı İneği Pınarı kaybetmek oldu. Pınar da  hayatı boyunca  21 erkek buzağı doğurmuş, tonlarca süt üretmiş, son olarak da NESLİ  adında dişi dana bırakarak bu dünyayı terk etmişti. PINAR iyice yaşlanıp,  kurban edilmek için ahırdan çıkınca, annem avazı çıktığı kadar "PINAR, ARAFAT DAĞLARINDA BULUŞURUZ!" diye haykırıp, döktüğü gözyaşlarını kendi ellerimle silmiştim. Haklıydı çünkü ineği PINAR, annemin adeta hayat arkadaşı olmuş, evlatlarına  destek olması için en büyük cömertliği sergilemişti.

Değerli Dostlar; ineğimiz Pınar’da tıpkı annem gibi karşılıksız bir şekilde tüm hayatını üreterek geçirdi.  İnanır mısınız? birgün oturup, onun ülke ekonomisine sağladığı katkıyı hesapladım. Elimdeki rakamlar, Pınar’ın sadece bir inek değil, adeta bir fabrika olduğunu haykırıyordu. Pınar’ın bu üretkenliği karşısında Hinduların  neden ineklere bir tanrı gibi taptığını şimdi daha iyi anlıyorum. Düşünsenize, hayatı boyunca  22 buzağı ve tonlarca süt üretmiş. Dilerseniz, elinize kalem kağıt alın, Bir ineğin neler başardığını birde siz hesaplayın…

Bu günlerde Pınarın yadigarı, NESLİ de; annemin  adeta dert ortağı olmuş durumda. Ne kadar israr etsek de, bir türlü ineğini yalnız bırakıp 1 günlüğüne de olsa köyden uzaklaşmıyor. Yanına her gidişimde, yaşlı haliyle ineğini mutlu etmek için ne zahmetler çektiğine, onunla saatlerce tatlı sohbetler edip nasıl da huzur bulduğuna şahit oluyorum. Bir bakıma annem için ineği, adeta bir TERAPİ merkezi gibi.

Biliyor musunuz? günümüzde tıp dünyası, pek çok hastanın tedavi sürecinde hayvanlarla ve toprakla etkileşim içinde olmasını teşvik eden yöntemler uyguluyor.

Dostlar, bu hikâyeyi okuyanlar belki bir inekle yaşlı bir kadın arasındaki bağı anlamakta zorlanabilir. Ama inanın bana, aralarındaki aşk o kadar yüze ki, geçen yaz Annem, hem rahmetli kardeşim,  hemde  ineği Pınarın ruhi için yayla yolunda bir çeşme bile yaptırıp HAYRAT etti. Üzerinde rahmetli kardeşim ADNAN TAVŞAN'nın adı yazılı bu çeşme, sevginin nasıl bir ölümsüzlük kaynağı olabileceğini anlatan sessiz bir tanık gibi doğaya hayat veriyor.

Benim Annem; tıpkı diğer Anadolu kadınları gibi,  öğrencilik hayatım dahil olmak üzere yıllardır nasırlı elleriyle ürettiği köy ürünlerini paketleyip büyük bir heyecanla biz evlatlarına gönderir. Onun  gönderdiği her kutudan sadece KUYMAK PEYNİRİ, mis kokulu  KÖY TEREYAĞI çıkmıyor, bununla birlikte, fedakârlıklarla dolu hayat hikayesi de bize ulaşıyor. Gönderdiği her bir paket, annenin çocuklarına olan sevgisinin, üretkenliğinin ve hayat mücadelesinin adeta bir sembolü gibidir.

Biliyor musunuz, bugün Anadolu'da  tıpkı annem gibi,  Türk Tarımını ayakta tutan eli öpülesi nice yaşlı bedenler var!

Dostlar; bu hikâye,  sadece Yaşlı bir kadınla, sıradan bir ineğin hikâyesi değil. Bu hikâye, annem gibi  pek çok gizli kahramanın hikâyesidir. O kahramanlar ki, küçük dünyalarında büyük işler başararak şehirlerdeki çocuklarına kol kanat geriyorlar. Bahçelerinden topladıkları sebzeleri, nasırlı elleriyle  yaptıkları, pestilleri, pekmezleri, kömeleri sevgiyle harmanlayıp ASGARİ ÜCRETLE  zar zor ayakta durmaya çalışan biz evlatlarına gönderiyorlar.  

GENÇLERE DERSLER!

Şimdi Buradan; ısrarla şehirde yaşamaya çalışan, teknolojinin esiri olmuş, yorulmadan, alın teri dökmeden ayakta kalmaya çalışan GENÇLERE SESLENİYORUM!

Sevgili Gençler, hayatın özünü kaçırıyorsunuz. Beton binaların arasında sıkışmış, ekranların içinde kaybolmuş bir hayat sizi karanlık dehlizlerde bitiriyor.  

Unutmayın, büyüklerinizin,  tarlada, bahçede, ahırda döktüğü ter, size bu ekran başındaki "rahatlığı" sağladı. Ama ne yazık ki onların bin bir zorlukla size getirdiği nimetlerin kıymetini bilmeden, bir tüketim çılgınlığının içinde savruluyorsunuz.

Köyde, 80 yaşında bir yaşlı kadının çift değneğiyle ahıra gidip ineğine sevgisini sunması... Bir ineğin yıllarca, sevgi ve emekle yoğrulmuş sütüyle aile  ve ülke ekonomisine can suyu olması... Bu hikâyelerde hayatın gerçek anlamı saklı. Ama siz, bu anlamı görmeden, yalnızca sosyal medyanın ve sanal dünyanın sunduğu "sahte mutluluklara" kapılmış gidiyorsunuz.

Üretmenin verdiği huzuru hiç hissettiniz mi? Ellerinizle bir şeyler yapıp, "Bu benim eserim," demenin gururunu yaşadınız mı? Anneannelerinizin, dedelerinizin yoktan var ettiği o bereketli sofraların ardındaki emeği düşündünüz mü hiç? Onlar, alın teriyle yoğrulmuş bir yaşamın içinde mutluluğu bulurken, siz neden onca imkan içerisinde etrafınıza adeta mutsuzuk pompalıyorsunuz?

Gençler, ülkemizde köyde kalmış bir avuç  yaşlı adeta  bir mucizeyi gerçekleştiriyor. Onlar, belki küçücük bir tarlada kocaman dünyalara dokunuyor. Pınar adında bir bir ineğin, her gün 10 kilo süt vererek aileyi ayakta tutması, buzağılarıyla geleceği beslemesi, sadece köyde yaşanan bir "aşk" değil; aynı zamanda size verilmiş bir hayat dersidir. O emektar ellerle gelen pestil, köme, ceviz, yalnızca bir gıda değil, bir yaşam felsefesidir.

Bugün bir kez olsun, teknolojiye, şehirdeki yapaylığa ara verin. Elinize bir avuç toprak alın, bir ineğin gözlerinin içine bakın, bahçeden koparılan taze bir domatesin kokusunu içinize çekin. İşte o zaman yaşamın gerçek tadını anlayacaksınız.

Unutmayın, büyük şehirlerdeki yapay ışıklar, köylerdeki yıldızların yerini asla tutamaz. Alın teriyle yoğrulan bir lokmanın tadı, hiçbir fast food zincirinde bulunamaz.

           Hadi! Vakit varken KÖYÜMÜZE GERİ DÖNELİM…

Osman ALBAYRAK

İletişim: 0536 254 99 46

E-mail: o.albayrak08@hotmail.com